Nezaketli olmak adına alanını sömürmelerine izin verme!
Kendime itiraf etmem kolay olmadı. Kırgınlıklar insanı yalnızlaştırıyor. Kalbini her açtığında, duvarlarını her kaldırdığında incindiysen eğer huzuru tek başınalıkta buluyorsun.
Şüphesiz tüm bunlar yaşam derslerini öğrenebilmek, koşulsuz sevebilmek için oluyor. Oluyor da insan biraz yalnızlaşıyor… Öğreniyor, öğreniyor da bildikleriyle hissettikleriyle, yalnızlaşıyor…
İşte çatışma da burada çıkıyor. İnsan sosyal bir varlık. Bir yandan paylaşmanın güzelliğini, vermenin zenginliğini deneyimlemek istiyor, bir yandan da incinmişliklerinin etkisiyle, henüz orası iyileşmemiş demek ki, yapabileceği şeyleri yapmaktan kaçınıyor ve kabuğuna çekiliyor. Beklentisiz vermek tabii ki hayal kırıklığını önler. Alma-verme dengeli olduğunda elbette savrulmazsın, hatta ilişkilerin alma-verme dengesiyle büyür, gelişir, güçlenir.
Çok zor durumda olduğuna inandığım birine, belki biraz da acıma duygusuyla, iyi olsun niyetiyle bir destekte bulunmuştum. Bu desteğin ardından ona, hayatında dönüm noktası oluşturan yepyeni bir kapı açıldı. Bu kapıdan içeriye girebilmesi için referans oldum, vesile oldum diyebilirim.
Gel zaman, git zaman, aradan epey geçti zaman… Aramızda alma-verme dengesinin olmadığını, hayat biraz da tatlı, sert bir üslupla ifade etti. Her yaşadığıma farkındalıkla bakmaya, duygularımı gözlemlemeye gayret eden ben, yaşanan durumun bana öğrettiği derse odaklanarak, hissettiğim kırgınlığı ve kızgınlığı ustaca örtbas etmişim. Bu duygular tetiklenince yeniden, tam da dolunay arifesinde, dedim ki iyi insan olmak adına ben olmaktan kaçınıyor muyum?
Narin bir ses çıktı ta derinlerimden “Evet” diye…
Zihnimiz iyi-kötü diye nasıl da koşullandırılmış…
Kötü olmanın da güzelliği varmış.
İnsan kendine ben olmak için izin verdiğinde rahatlıyor…
Kısacası; dostlar içinizden geldiğinde duygularınızı ifade edin, içinize atmayın.
Duygular ifade edilebilirse ilişkiler samimi olur.
Ayrıca; gerektiğinde sevgiyle haddini bildirin hak edene.
Sevgilerimle!