Mucize
Bu yazının kahramanı Filiz…
2012 yazında Kazdağları’nda tanıştık. Ben bir grup arkadaşımla ordaydım. O da bir kız arkadaşıyla tatile gelmişti. Grubun enerjisi Filiz’i etkilemiş olacak ki kısa zamanda kaynaştık. Birlikte geldiği arkadaşı, Filiz’i bırakıp gidince Filiz aramıza, sohbetlerimize katıldı. Epey ruhsal bir grup olduğundan belki de merakı Filiz’i yakınlaştırdı, çünkü hiçbir şey tesadüf değildi. İlahi akış işte…
Bir akşam sedirde tek başıma otururken gelebilir miyim? demişti. Tabi dedim. Yaptığımız, meditasyonları, şifa çalışmalarını sormuştu. Ben anlatırken; “Biliyor musun? Ben en çok karanlıktan korkuyorum. Işık açık olmadan uyuyamıyorum bile…” demişti. Bunu söyler söylemez ormanın içinde kaldığımız kampın tüm ışıkları bir anda kesildi. Her yer zifiri karanlık oldu. Anda gelişen bu durumla ben de kendimi bir anda Filiz’e regresyon yaparken buldum. Çok net hatırlamıyorum ama yetiştirme yurdunda büyüdüğü çocukluk dönemine gitmişti. Regresyonu bittiğinde epey rahatlamıştı ve iyi hissediyordu. Kamp hala zifiri karanlıktı ama Filiz artık korkmuyordu. Ve bir anda ışıklar gelmişti. Sanki ilahi akış Filiz’i o sedire getirmişti ve tam zamanında elektrikler, karanlık korkusunun şifalanması için kesilmişti.
O yazdan sonra Filiz’le İstanbul’da bir ya da iki seans yaptık. Seansın içeriğini hatırlamıyorum ama çocukluğuna, genç kızlık dönemine dair sağlam travmaları olduğunu hatırlıyorum.
İki yıl aradan sonra, dün akşam Filiz kucağında bebeğiyle ofisime ziyarete geldi. Çok tatlı bir bebek, aynı Filiz… Huyu suyu sakin, annesinin kucağında oldukça huzurlu, adı Demir…
Heyecanla sordum. “Anlatsana Filiz’cim görüşmeyeli neler oldu? Demir nasıl oldu?”
Anlattıkları beni derinden etkiledi. Ağladım ağladım ama mutluluktan… Onun cesaretinden ve gücünü sadece kendinden ve Yaradan’dan almasından etkilendim. Filiz; mucize oğlunu anlattı.
Sıkı durun şimdi !
Sık sık duyduğumuz bir hikaye değil Filiz ve Demir’in hikayesi…
Seanstan çıktıktan sonra Filiz’i ofisin karşısındaki parka göndermişim. “Çocuk parkında otur ve içindeki çocukla buluş, konuş, onu salıncaklara bindir, kaydıraktan kaydır, eğlendir.” demişim. Filiz de aynen yapmış ve bir de dua etmiş. “Allah’ım anne olmak istiyorum. Bir bebeğim olsun. Aynı benim gibi olsun. Huyu, suyu, saçı kaşı bana benzesin.” demiş.
Günler sonra genel doktor kontrolünde, doktoru; artık anne olmasının çok zor olduğunu söylediğinde, hayatta en çok istediği şey; anne olacağına ve bir oğlu olacağına inancı tammış. Tek başına bir kadın olarak bükülmez bir niyet, inanç ve büyük cesaretle, korkusuzca sperm bankasından seçtiği bir spermle anne olmuş. “Yumurtaya can veren Allah’ım ne büyüksün!” demekten kendimi alamıyorum. Bu nasıl bir teslimiyettir? Hayatı boyunca ailesi olmasına rağmen hayatta tek başına yaşamış bir kadının Allah sevgisi, O’na olan inancı ve güveni büyüledi beni… TESLİMİYET ! Tek kelime…
Üstelik maddi imkanları yeterli olmamasına rağmen kredi alarak tüm işlemler için gerekli olan parayı temin etmiş. Hikayenin daha zor görünen tarafları da var. Demir doğduğunda epey süre yoğun bakımda kalmış ve Filiz her gün sağdığı anne sütünü yoğun bakıma, üzerinde SEVGİ cümleleri yazılı kağıtlarla göndermiş. (bknz. İnternetten EMOTO video) Doktorların her şeye hazırlıklı olun diyerek bebeğin ölebileceği ihtimalini, söylemelerine rağmen Filiz bebeğiyle yaşayacağı güzel hayallere odaklanmış.
Ana oğul çok tatlılar, çok güzeller…
Sözün bittiği yerdeler
Filiz’e; “Bana müthiş ilham verdin hikayeni yazabilir miyim?” dedim. Tabi yaz dedi. Peki yazdıklarımı okuyanlar sizi görseler olur mu? dedim. “Tabi” dedi. Kimseden korkmayan, çekinmeyen, sperm bankasından bebek dünyaya getirdi diye onu yargılayabilecek zihinlerden ve her şeyden özgür Filiz…
İşte bu da resimleri özgür, cesur anne Filiz ve mucize oğlu Demir…
Büyük, büyük, büyük cesaretin ve anne olmanın kutsallığına adanmış bir hayatın hikayesi Filiz’inkisi…
Her şey mümkün! Yeter ki isteyin. Sadece kendinize ve Yaradan’a inanın. O her şeyi yaratıyor çünkü…