Mavi sularda Ruhsal Survivor tatili
Sevgili Gül Kireklo ile tanışma hikayemiz tesadüfler zinciri…O bir gazeteci Sabah Gazetesi’nde haberlerini, röportajlarını yapıyor.. Ama öyle güzel yazıyor ki her bir haberi kalbe dokunuyor. 2015 yazında yaptığım “Yeni SEN için Mavi Yolculuk” çalışmama katılmıştı. Gül’ün kendi içine doğru yaptığı azimli içsel yolculuğu, yeni Gül’ün kaleminden paylaşmak istedim. Hande sen bu çalışmalarda ne yapıyorsun? Neler oluyor? Kişisel&ruhsal gelişim ne fayda sağlıyor? diye soranlara harika cevaplar bu yazıda…
Gül’cüğüm kalbinden gelen yazma ateşi daha da artsın, başkalarına bu ateş ışık ve ilham olsun. Yolun açık olsun, kalemine, gönlüne sağlık. Minettarım, teşekkürlerimle…
Hande Akın
Mavi sularda
‘Ruhsal Survivor’ tatili
Gül KİREKLO
Ege’nin masmavi sularının uçsuz bucaksız ahenginde, gökyüzünün yıldızlarla sarmalanmış örtüsünün tam ortasında, 90 metrekare bir teknenin içinde düşünün kendinizi… Yer mavi, gök mavi uçsuz bucaksızlığın içinde eviniz sadece bir tekne. Yeni ‘SEN’ için böyle bir tatile hazır mısınız? Teknenin içinde Yaşam Koçu ve İlişki Uzmanı Hande Akın’ın rehberliğinde hiç tanımadığınız insanlarla, var mı kendinizle yüzleşme cesaretiniz? Doğanın muhteşem enerjisini, şifa niyetine bedeninize çekerken, ruhunuzu dış dünyanın tortularından arındırmaya… Ben kendim için, sizin için alışık olduğumuz bedensel tatillerden uzak beden-zihin-ruh bütünlüğü için bu tatile çıktım. Ve bu tatilin adına ‘Ruhsal Survivor’ dedim. Bu sadece bedenimin mücadelesi değildi. Ruhumun, zihnimin kendini bulma mücadelesi ve tatiliydi. Ve aynı zamanda sakinliği. Sizi bu tatil haberiyle izin verirseniz mavi sularda KENDİNİZ olmaya götürmek istiyorum.
EVİMİZ TEKNE
“Ben Zamanı”nın yaratıcısı Yaşam Koçu ve İlişki Uzmanı Hande Akın’dan bir e-mail aldım. “Yeni SEN için Mavi Yolculuğa çıkıyoruz. Gelmek ister misin?” diye… Hiç teknede mavi suların içinde yaşamamıştım. Rota Bodrum’dan başlayıp Gökova’ya kadar uzanıyordu. Ve sadede deniz, gökyüzü ve 90 metrekarelik tekne evimiz olacaktı. Çok heyecanlandım. “Gideceğim, göreceğim.’” dedim kendime büyük bir cesaretle. Ve kendimi Bodrum’da Yalıçiftlik’te bizi bekleyen “La Mer” adlı teknenin önünde buldum. Teknede, benle birlikte iki gazeteci, oyuncu, iş adamı, yaşam koçu ve ilişki uzmanı, kaptan ve iki mürettebat vardı.
AYAKKABISIZ HAYAT
La Mer adlı tekneye ayak basar basmaz ayakkabılarımızı çıkarıp, bir kutunun içine koyduk. Çıplak ayaklarla artık, ayakkabısız bir dünyanın inanılmaz rahatlığı sarmıştı. Denizde, teknede, uyurken hep ayaklar yalın ayaktı. Kocaman bir valizle gitmiştim tatile ama bu tekneye girdikten sonra yalın hayatın güzelliğini, makyajsız bir hayatın sadeliğinin güzelliğini keşfettim.
YENİ BEN’E YOLCULUK
Yaşam Koçu ve İlişki Uzmanı Hande Akın, teknede mavi sularda yeni sen yolculuğuna çıkma cesaretini gösteren bizleri kutladı. Kamaralarımızı seçerken, bir yandan tatile çıktığımız insanları tanımaya çalışıyorduk. İsimlerimiz farklı, geldiğimiz yerler, ailelerimiz, doğduğumuz yerler farklı bu 5 insanla aslında insansal ne kadar çok ortak özelliklerimiz vardı. Yaşam rehberimiz Hande Akın’ın basit ama hayatın içinden önümüzde açtığı her farkındalık, beni yeni bir bene götürüyordu. Ve teknedeki yeni arkadaşlarımı da.
TAM GÜVEN TAM TESLİMİYET
Tekne mavi sularda hızlandıkça hızlanıyordu. Artık limanı ve eski “BEN”lerimizi çoktan karşı kıyıda bırakmıştık. İlk demirlediğimiz yer Kisebükü’ydü. Derin sularda yüzemiyordum. Derinlik korkum vardı. Bir kez Foça’da bu korkumu yenmiş gibi oldum ama iskeleye çok uzakta değildim. Şimdi ise mavi suların tam ortasındaydım. Kaçacak hiçbir yerim yoktu. Sosisle denize girme cesaretini yine de gösterdim. Ama yine de denize güvenmiyordum. Tam bir güvene ve teslimiyete ihtiyacım vardı. Hayatta da böyle değil miydi ki?
GÖZLERİNİZİ KAPATIN VE HİSSEDİN
Öğleden sonra teknemiz yine denizin içinde süzülmeye başladı. Yedi Adalar’a varmıştık. Geceyi burada geçirecektik. Mavi suların ortasında geceyi yaşamak… Hande Akın, “Hadi botla kıyıya gidelim. Biraz yürüyüş yapalım” dedi. Kıyıya ayak bastığımızda yemyeşil patika yollardan oksijeni içimize çektik. Sonra ikişerli gruplar oluşturduk. Ben Ece’yi seçtim. Hande’de Selman’ı seçmişti. Hande Akın; “Gül gözlerini kapat. Ece’nin elini tut. Ve izin ver Ece senin gözlerin olsun” dedi. Pratikte bu çok basit görünüyordu. Ama gözlerimi kapattığımda hayatımın sorumluluğunu Ece’ye verdiğimi hissettim. Onun elini tuttuğumda o bana rehberlik ediyordu. Güvensizliğim kısa bir süre sonra dağıldı. 5 duyu organımın bana gösterdiklerinin dışında kalbimde ne hissettiğime baktım. Elimi sıkıca tutması bana güven vermişti. Bayırdan indiğimizi, ayaklarımın aşağı kayışından hissediyordum. Sonra ayağımı yukarı kaldırınca sallanan bir şeyin içinde olduğumu fark ettim. Bir ahşap asma köprüden geçiyordum. Ama arkadaşıma beni bırakmayacağı konusunda güvenim tamdı. Bir anda köprüyü geçtiğim anda Hande Akın’ın sesini duydum. “Gözlerini açabilirsin.” diyordu. Ve bir turist gurubunun bizi izlediğini gördüm gözümü açar açmaz. Bizi alkışlıyorlardı. Bir anda Ece’nin boynuna sarıldım. Gözlerim kapalıyken birine güvenmek harika bir duyguydu. Sonra Ece gözlerini kapattı. Ben onun elini sıkıca tuttum. O kendi yaşamında kalp gözüne açılanları hissetti.. Aslında ne kadar basit bir detaydı ama öğretisi ne kadar da büyüktü.
ŞİFA MEDİTASYONU
Sonra yürüyüşümüzü sürdürdük. En yüksek yamaca geldiğimizde meditasyon için oturduk. Kendi iç dünyamıza döndük. Aslında biz büyük metropol içinde çalışan kadın ve toplumun bize yüklediği değerlerle dişiliğimizi de unutmuştuk. Dişi enerjimizi doğanın en yeşil enerjisi ile Hande Akın’ın sunduğu telkinlerle bize dayatılan hipnozlardan arındırdık. Tekneye vardığımızda farkındalıklarımız çoğalıyordu. Kaptan Ahmet, oğlu Akın ve damadı Şeref’ten oluşan mürettabat ailesiyle sevgiyle hazırlanan yemeklerimizi afiyetle yedik. Hiçbir beş yıldız restoranın yapamayacağı kalitede lezzetliydi bu yemekler. Enfes lezzetler ile sağlıklı beslenmenin rahatlığı içindeydik.
DOLUNAY VE YILDIZLAR YORGANIMIZ OLDU
Gece olunca, herkes yorganını yastığını alıp güvertedeki minderlere dizildi. Güzel bir meditasyon eşliğinde uykuya daldık. Sabah saat 05.00’te Kaptan Ahmet’in motoru çalıştırmasıyla hayat bir anda şak diye ışıklarını açtı. Bu muhteşem bir dinginlikti. Sadece martıların enfes senfonisi vardı kulakların pasını silen muhteşemlikte…
BIRAKMAK İSTEDİĞİMİZ DUYGULARI YAZDIK
Rotamız Ballı Su idi. Ve dolunaya denk gelmişti bizim tatilimiz. Hande Akın, “Bırakmak istediğiniz duygu ve düşünceleri beyaz bir kağıda yazmak ister misiniz? Onların yerine yaşamınızda neler olmasını istersiniz detaylıca yazar mısınız?” dedi. Hepimiz kağıdı kalemi alıp, yaşamımızda bırakmak istediğimiz şeyleri tek tek kaleme aldık. Bir baktım ki iki sayfayı doldurmuşum. Yazdıkça rahatladım. Niyetine girdikçe kalbim daha da ferahladı. Denize girmek isteyenler denize girdi. Ben de Ballı Su’da ballanmak istedim. Ama tek farkla. Ece ile gözlerimizi kapatıp birbirimize rehberlik ettiğimizden beri hayata daha farklı bakmaya başlamıştım. Denize niye güvenmeyeyim ki diye düşündüm. Ve denize atladım. Artık sosis olmadan, destek almadan yüzebiliyordum. Elbette bu geziye kadar kendime güvenim tamdı ama tam teslimiyet ağır yavaş kazanılan bir olgunluktu. Kaptan Ahmet; “Yeniden yol alıyoruz.” deyince niyetlerimi yazdığım beyaz kağıtları Ballı Su’da denize attım. Tekne uzaklaşırken, hayatımdan bırakmak istediklerim de benden uzaklaşıyordu. Yerini Allah’a tam teslimiyete bırakıyordu. Ben kendimde tüm bu deneyimleri yaşarken, yanımdaki arkadaşlarım kendi iç dünyalarında farkındalık yelpazelerini aralıyor kendi deneyimlerini yaşıyorlardı.
DOLUNAY’DA SİHİRLİ UYKU
- gün olmuştu bile. Gündüz, büyük kayaların üzerinde meditasyon çalışması yaptık. Gece ise ay tam dolunay halindeydi. Bu enfes sehri izlemek için güverdete uzandık minderlere. Gözümüz ay ve yıldızların muhteşem gösterisindeydi. Elimizi uzatsak tutacak gibiydik. Sanki bizi selamlıyorlardı. Dolunay ve yıldızları izlerken gözlerimiz muhteşem sihirli bir uykuya daldı.
Ahmet Kaptan’ın teknedeki çanı çalmasıyla kahvaltının hazır olduğunu anladık. Muhteşem kahvaltı masasında bir kuş sütü eksikti. Kahvaltıdan sonra İngiliz Koyu’na doğru teknemiz yol aldı. Herkes yanına kitap almıştı. Ara zamanlarda herşeyden uzaklaşıp kitabımızla buluşmak ayrı bir keyif yaratıyordu.
HAYATIMIZIN OYUNU İÇİN SAHNE ALDIK
90 metrekarelik teknede uçsuz bucaksız deniz ve gökyüzü içinde yaşamak muhteşem üstüydü. İngiliz Koyu’ndan sonra Sedir Adası Kleopatra Plajı’na geldik. Burası tarih kokuyordu. Botumuza atladık ve bu tarihin içine gitmek için soluğu Kleopatra Plajı’nda aldık. Kendimizi Agora Tiyatrosu’nda bulduk. Ve Hande sahnede hayatının oyununu oynuyordu doğaçlama. İçindeki tortulardan arınıyordu. Sıra bana geldiğinde sahne almaktan korktum. Ama sonunda korkumu yenip çıktım ve hayatımın rolünü oynadım. Buradaki yıllanmış ağaçların köklerinde kök çakrası meditasyonu yaptık. Plaja indiğimde “Kim tutar beni ya” dedim. Kleopatra’nın güzel sularında derinliği unutup, kafamı suyun içine soktum. Derinlik korkum yok oluyordu.
YENİ BEN PARLIYORDU
Teknedeki tüm arkadaşlarım yüzleşiyordu yaşamla. Aynalar açılmıştı. Hande Akın, aynaların açılması konusunda bizi büyük şehirde unuttuğumuz gömdüğümüz kimliklerimizle yeniden tanıştırıyordu. Yeni bir ben artık parlıyordu. Arkadaşlarım için de öyle. Buradan Gökova’ya geçtik. Yine sonsuzluğun içinde geceyi karşıladık. Teknenin sallanışı beşik gibi uyuttu bizi. Bu tatilin bitmesini hiç istemiyordum ama 5. güne gelmiştik. Gökova’dan sonra dönüş başlıyordu.
YAŞAMAK GÜZEL HAYAT GÜZEL
Le Mer’in Kaptanı Ahmet Damar Ege’de büyümüştü. Rüzgarın esişinden dümeni nasıl kullanacağını biliyordu. Her hafta teknesine başka tatilcileri mavi yolculuğa çıkarıyordu ama bizim grubumuz diğer tatilcilerden ayrılıyordu. Biz beden-ruh-zihin bütünlüğü içinde yelken açmıştık. Bu Ahmet Kaptan ve mürettebat için de yepyeni bir yolculuktu. Tekne mavi sularda yeniden bizi aldığı Yeniçiftlik Limanı’na dönerken biz yepyeni biz olmuştuk. Sabah güzel kahvaltımızın ardından dans edip son kez üzerimizdeki yüklerden, ağırlıklardan kurtulup, denize atladık. İçimizdeki ses “Yaşamayı seviyoruz, bu hayat güzel” diye bağırırken, ses bir andan hep bir ağızdan dışarı yansıdı. Bu an görülmeye değerdi. Ve yeni arkadaşlarımız şimdiki kankilerimiz olmuştu.
Bugüne kadar siz de eminim ki benim gibi sadece bedensel tatillere çıktınız. Bir otel tatiline ya da tura çıkarak çeşitli yerleri gezdiniz, keşfettiniz ama kendinizi keşfedemediğinizi unuttunuz. Denize girdiniz, güzel yemekler yediniz. Bedeniniz dinlendi ama ruhunuz bir türlü doymadı. İşte size yepyeni bir anlayış “Ben zamanı” ve yeni sen yolculuğu… Şimdiden içinizdeki ‘hazırım’ sesini duyar gibiyim. O zaman Ben Zamanı’nda Hande Akın ile yeni yolculuğa rastgele.
Hande Akın (Yaşam Koçu ve İletişim&İlişki Uzmanı)
Her yolculukta insan kendinden kendine yürür.Yürüdükçe insan keşfeder kendini, içindeki “BEN”leri. Ve Yunus’un dediği gibi bir “BEN” var benden içeri. Kendinizle tanışmaya, değişime, dönüşüme hazırsanız, yepyeni bir hayat istiyorsanız kendinizle ve ilahi akışın sürprizleriyle mavi yolculukta buluşalım.
Ece Eraslan (Gazeteci): Denizin üzerinde olmak ve derinlere inen çalışmalar yapmak arındırıcı bir deneyim oldu. Yaşam Koçu ve İlişki Uzmanı ile yaptığım tatilde kafamdaki tüm sorular netleşti.
Hande Çayır (Oyuncu, Yazar):
Ben tatillerimde daha çok müzelere, konferanslara gidiyordum. Ve çok uzun süredir dinlenemediğimi gördüm. Mavi yolculuk bana çok iyi geldi. Ruhum, bedenim ve zihnimin dinlendiğini hissettim.
Selman Ataç (İş adamı):
Bugüne kadar belki 30 kez mavi yolculuğa çıktım ama bu defa başkaydı. Ruhuma yolculuk yaptım.
Gül KİREKLO
SABAH Haber Merkezi Muhabiri