Doğduğun aile mi? Kurduğun aile mi?
Yetişkin oluyoruz, aile kuruyoruz. Çocuklarımız oluyor, hatta torun torbaya karışıyoruz.
Ancak bi tarafımız hep çocuk kalıyor. İçimizdeki küçük çocuk doğduğu aileden özgürleşemediği sürece kendi annesini, babasını bazen çocuğu yapıyor bazen de onların çocuğu olarak kalıyor.
Farkında olmadan…
Kişi kendi kurduğu aileyi ikinci hatta üçüncü plana atabiliyor. Sağlıklı olan kişinin kurduğu aileye enerjisini akıtması. Kendi anne babasından alması, beslenmesi… Alma verme dengesi büyükten küçüğedir. Büyük verir, küçük alır. Ebeveyn verir, çocuk alır. Bu düzen terse döndüğünde ilişkilerde sorunlar çıkar. İletişim kazaları bolca olur. Eşi ile annesi babası arasında kalanlar, kardeşlerine bakmaktan kendi çocuğuna ilgisini, sevgisini veremeyenler olabiliyor.
Özgüveni gelişememiş birey yetişkin olsa dahi annesinin, babasının onayına ihtiyaç duyuyor. Kendi yoluna gidemiyor. Kurduğu ailesiyle birlikte olmaktan ziyade, doğduğu aileyi mutlu etmek için çalışıyor, çabalıyor. Özellikle toplumuzda bu durum çok yaygın.
Sağlıklı olan her nesilin kendinden sonra gelen nesile aktarması… Yani kurduğu aileye sevgini, güvenini, enerjisini aktarması…
Bu konuya farkındalıkla bakacak olursak; annelerin, babaların kendilerine bağımlı yetiştirdiği çocuklar yetişkin olduklarında da anne babalarına bağımlılar ve öncelikleri onlar…
Bu durum zamanla iç çatışmalar ve aile içi sorunlar yaratabiliyor. Kişi kendi kararlarını verip uygulamaktan öte doğduğu ailenin isteklerinin, taleplerinin dışına çıkamayabiliyor. Çünkü almış bir kere hipnozu ‘’hayırlı evlat’’ olacak. Ve varoluşunu sadece doğduğu aileyi mutlu etmeye bağlıyor. Buna koşullu mutluluk deniyor.
Kimsenin kimseyi mutlu edemeyeceği gerçeğine uyanmamız epey zaman alabiliyor. Mutlululuğu her ne koşula bağladıysak o koşulların tamamı yerine geldiğinde, mutlu olmadığımızı fark ettiğimizde sorgulama ve bununla birlikte uyanış başlıyor.
İşte kendi gerçeğimize uyandığımız an…
Ayrıca; yetişkin olup sürekli ailemizden vermesini beklemek de kendi gücümüzü ortaya koymanın, potansiyelimizi yaşamanın önündeki büyük engel… Yazdıklarım doğru algılansın isterim. Çocukların yetişkin olduklarında ebeveynlerinden sürekli alması büyümeyi, sorumluluk almayı engeller. Yetişkin olsa da kişi; bilinçaltında hep çocuk kalmak isteyebilir. Çocuk kalmak işine geliyor olabilir.
Çok erken yaşta sorumluluk alanlar, kendi ayakları üzerinde durunlar bu gruba dahil olmayabilir. Onlar da zamanında alamadıklarını talep edebilirler. Eğer istemeyi, almayı öğrenebildilerse… Talep etmenin, istemenin güçsüzlük olduğu hipnozundan uyandılarsa…
Varlığımız için ailemize minnettarız.
Ancak; kendi yolumuzda ilerlerken, yaşama akarken ailemizden özgürleşmeli…
Onların olduğu kadarıyla sevgisine ‘’eyvallah’’ diyebilmeliyiz.
Kendi kurduğumuz aileyi önceliğimiz yapabiliriz.
Elbette kendimizden sonra…
İçinizdeki küçük çocuğa bir zahmet anlatıverin bu gerçeği…
Bir de benim için öpün yanaklarından artık bir yetişkin olarak bilinçli aklıyla kararlarını alabilir.
Sevgilerimle…
Hande