Biraz fazla yük yüklemedik mi?

Annem hep söyler; “Erkekler çocuk gibidir.” diye… Gibisi fazla! Doğal ve güzel olanı hepimizin içinde bir çocuk olması ve onun yaşaması değil mi?

Evet… Her erkeğin içinde küçücük bir çocuk var. Bakmayın cüssesinin iriliğine, mevkisinin zenginliğine… Adamın kalbine dokununca; masum gözleriyle ve hayalleriyle çocuk ortaya çıkıyor.

Bakınca gözlerine görüyorsun taaa derinlerde tüm masumiyetiyle… Erkeğin çocukken hayalleri vardı ama erkek olduğu için hep güçlü olmak zorundaydı.  Zamanla kırılganlığını, içindeki küçük erkek çocuğunu unuttu, unutturuldu. “Sen erkeksin, her şeyi yaparsın.” dendikçe her şeyi yapmaya, güçlü olmaya mecbur kılındı. Ve kadınlara da öğretildi, hayatlarını bir erkeğin kurtaracağı…

Önce analar; “Benim oğlum büyüyünce bana bakar.” diye… Babalar; “Ben yokken evin erkeği sensin.” diye yüklendi. Sonra kadınlar hep bir beyaz atlı prens beklentisiyle hayatının kurtarıcısı rolünü erkeğe yükledi. Anne, babalar için kızlarının evlenmesi yükün artık koca evine transferiydi. Ve erkek kendi hayatının sorumluluğu yetmiyormuş gibi herkesin yüklerini yüklendi. Erkeklerin omuzlarına annelerinin, sevgililerinin, eşlerinin yükleri arka arkaya eklendi. Bir de kendi çocukları üstüne geldi. Güçlü olduğunu göstermek zorundaydı. Güçlü olmak için kırılganlığını, korkularını görmezden gelmeliydi, yok saymalıydı. Erkeğin içindeki küçük çocuk sessizdi. Hayalleri solgundu, bedeni yorgundu. Ancak; güçlü olursa, hiçbir koşulda ağlamazsa, acımasız olursa, savaşırsa hayatta kalabilirdi. Annesinden, kardeşinden, kadınından sevgiyi alabilirdi. İşte böyle koşullu sevgi çıkmazına sürüklendi, sevgiyi koşullu öğrendi.

Yaş aldıkça fark etti. “Güçlü olmam lazım.” Hipnozunu… Bu hipnoza kendini kurban ettiğini…

Sonra bir an; adam içindeki küçük çocukla yeniden buluştu. Ağladı, ağladı, ağladı. Tuttu küçüğün elinden Küçük Prensi izlemeye gittiler. Hayallerini gerçekleştirmeye, kendini keşfetmeye, sevgiyi hissetmeye…

Çok sevgili hem cinslerim, güzel kadınlar; Erkeklere biraz fazla yük yüklemedik mi?

Yeter ki fark edelim, hayal kırıklıklarımıza yol verelim. Babalarımızın, sevgililerimizin, erkek kardeşlerimizin, yaşı kaç olursa olsun oğullarımızın içindeki küçük çocuğu görelim ve onu koşulsuz sevelim. İzin verelim korkabilsinler ki korkularıyla yüzleşebilsinler. İzin verelim kırılganlıkları ifade bulsun ki şifalansınlar.

Ve yüklenen tüm yükler alınsın ki yeniden sevelim, sevilelim. Özgürce ve koşulsuzca AŞK ile…

Not: Geniş omuzlarında iki eş, dört kız kardeş, dört çocuk, bir zamanlar yaklaşık 100 işçi ve ailesini taşıyan babamın içindeki küçük erkek çocuğunu görüyorum ve içindeki ışığı ve yaşamı onurlandırıyorum. Paylaştığımız tüm deneyimler için şükrediyorum.

Hande Akın



0:00
0:00