#hayatımhikaye
Her birimizin pek çok hikayesi, her hikayenin de kahramanları var. Kendi hayatlarımızın kahramanıyız aslında… Hayallerimizle yazıyoruz hikayelerimizi…
Ben de Hande olarak bir hayal kurdum. Daha doğrusu çocukluk hayallerimi, kalbimin şarkısını çalan ne varsa gerçekleştirmeyi kafaya koydum. Hem de hiç ertelemeden, “el alem ne der? ne düşünür?” diye düşünmeden… Akışta geldiği gibi, canım istediği, gönlümden geçtiği gibi…
Bazen birinin cesareti ilham veriyor bana, bazen de içsel bir hissedişle gönlüme bir şeyler geliyor. Başlıyorum geleni büyük bir heyecanla hayata geçirmeye… İçimdeki çocuk coştukça coşuyor, sevinçten kahkahalarım kulaklarımı çınlatıyor. Yaşam çok keyifli oluyor, şükür duygusuyla doluyorum.
Ve bu muhteşem bir şey…
Tam bir yıl önce; kendime doğum günü hediyesi olarak bir hafta New York tatili vermiştim. Bu tatilde; 2016 yılının Şubat ayında, New York’ta bir Broadway Show izledim. İzlediğim show Maurice Hines’in “Tappin’ Thru Life” adlı showuydu ve bana bir buçuk saat içinde pek çok duygu yaşattı. Bu showda, bir tap dans sanatçısının hayat hikayesi vardı. Bu hikayenin bana fark ettirdikleri çok kıymetliydi. Zaten yaşamda farkındalıkla yaşadıkça gelişiyoruz, yepyeni bilinç boyutlarına geçiyoruz, varsa engellerimiz onları da aşarak özümüzden geldiği gibi AŞKla yaşıyoruz. Kısacası; bu show bana ilham verdi. Sanatçının hayat hikayesini paylaşması, benim de kendi hikayelerimi paylaşmam için vesile oldu. “Hayatım hikaye” kişisel gelişim gösterisinin fikri işte böyle doğdu.
Çok sevgili arkadaşım İzzet Memi’nin muhteşem performansıyla izlediğim “Karşı yakanın ışıkları” adlı tek kişilik oyunu, New York’ta aldığım ilhamı daha da pekiştirdi. İzzet cesaretimi artırdı. Her Pazartesi ve Cuma sabahı konuk olduğum Virgin Radyo’da, Geveze Show’daki sohbetlerimizin ardından sevgili Jozi her zaman gülen gözleriyle, hayalim için bana ışık tuttu. Ve sevgili arkadaşım, danışanım Hande Çayır’ın “Kendi hikayeni anlatmak ister misin?” atölyesine katılmamla birlikte hayalimi nasıl gerçekleştireceğime dair netleşmeye başladım. Yapılmayanı yapmak, hayatımın hikayeleriyle kişisel gelişim seminer, eğitim formatını bir sahne performansına dönüştürerek kişisel gelişime duyulan ön yargıları da kırmak istiyorum.
Gördüğünüz gibi “Hayatım hikaye”nin de bir hikayesi var. Her şeyin bir hikayesi var…
Peki ya sizin hikayeniz…
Kendi hikayelerinizi paylaşmak ister miydiniz?
Ben “Hayatım hikaye” ile paylaşmak istiyorum, sizleri de davet ediyorum.
5 Şubat Pazar akşamı 21.00’de, tam da 40 yaşıma basarken bir hayalimi gerçekleştiriyorum.
Farkındalık yaratması, her bireyin o muhteşem, mucizevi yaradılışını kucaklaması, kendi potansiyelini keşfetmesi, ilham alması için “Hayatım hikaye” kişisel gelişim gösterisiyle Cihangir Bo Sahne’deyim.
Hayat bir oyunsa eğer
Oynayalım en yüreklisinden
Cesaretle, AŞKla…
Oynuyorum şimdi, çok eğlenceli
Önce kendim sonra sizler için
Hepimiz için şifa niyetine…
t24.com yazarı adaşım Hande Çayır’ın yaptığı röportaj…
Olan güzeldir…
Boşanmak bir eşikti. O vakit geldiğinde, yurt dışındaki hatrı sayılır üniversitelerden birinden doktorasını almış, yakın arkadaşlarımdan biri, yaşam koçu olmak istiyordu; yani bana, hep yaşam koçlarından bahsediyordu. Özellikle Tony Robbins’ten. https://www.ted.com/talks/tony_robbins_asks_why_we_do_what_we_do CD’lerini dinlemeye başladım. Bir dış göz bana da baksın, bir şeyler söylesin istiyordum. Internetten araştırmaya koyuldum. Adresin yakın olması önemliydi. Uzak mesafeye gidemiyordum. Gitsem moralim daha da
bozuluyordu. Anaç, sıcak, şefkatli olmasını istemiştim bu kişinin. Bir de kadın olsun demiştim. Bir kadın para kazansın, bu vesile ile. Dileğim buydu. Karşıma umduğumdan fazlası çıkmıştı. Bulduğum kişi hem bu özelliklere sahipti hem de benim gibi Sinema ve Televizyon
mezunuydu. Adaşım Hande’yi bulmuştum. Birkaç ay geçirdik birlikte. Ağlamamak üzere
girdiğim o odadan, göz yaşlarım burun deliklerime karışmış, püskürerek çıkıyordum hemen her seferinde. Oysa yaşam koçları hep gülücükler saçacak sanmıştım. Bu kez derinlere
inmeyeceğiz diye düşünmüştüm. Yaşadığım yüzleşmeler hoşuma gidiyordu; fakat bu hiç de kolay bir yol değildi. Her yerim delik deşik olmuş gibiydi. Hande bana tuz banyosu yapmamı önermişti. Mumlar yakıp varlığımı kutlamamı söylüyordu. Her seferinde becerikli
olduğumu söyleyemeyeceğim. Hayatımın sonraki yıllarında, bir ara daha da tepetaklak
olunca, bunun upuzun ve benim için meşakkatli bir yol olduğunu çok düşündüm. Bu sırada, öncesinde ve sonrasında aile dizilimi çalışmaları, psikologlar, psikiyatrlar, okul danışmanları, psiko-drama eğitimleri, türlü türlü spor dalları, çeşit çeşit ifade-sanat-beslenme merkezleri gördüm ve buralarda, kendi üzerimde yoğun çalıştım, hâlâ da devam ediyor, bitecek gibi de görünmüyor. Şu an her şey daha iyi ve yaşam koçu olarak bulduğum, benim “tesadüf”, onun “Tanrı’nın elinin değmesi” dediği buluşmalarımızdan sonra, Hande bir gün bana “Tamam artık” dedi. “Gidebilirsin.” Hayat boyu gelmek istediğimi gevelediğimi hatırlıyorum. O ise bana, bütün yolları artık benim de bildiğimi, bu odadaki ikili yolculuğumuzu şimdilik
sonlandırmamız gerektiğini söylemişti. Olanlar oldu ve biz Hande ile arkadaş olduk sonra. Şimdi o, hayatını anlatacak sahnede. Bunca insanın hayatını dinledikten sonra hem de. Ben de gidip izleyeceğim; ama ondan önce merak ettiğim bazı şeyler var. Hande Akın’a sordum:
5 Şubat’taki kişisel gelişim gösterisi Hayatım Hikâye fikri nasıl ortaya çıktı?
Hayatım Hikâye’nin de çok güzel bir hikâyesi var aslında.
Tam bir yıl önce, kendime doğum günü hediyesi olarak bir hafta New York tatili vermiştim. Bu tatilde 2016 yılının Şubat ayında, New York’ta bir Broadway Show izledim. İzlediğim şov Maurice Hines’in Tappin’ Thru Life https://www.youtube.com/watch?v=vc90EQ2E6sY adlı şovuydu ve bana bir buçuk saat içinde pek çok duygu yaşattı. Bu şovda, bir tap dans sanatçısının hayat hikâyesi vardı. Bu hikâyenin bana fark ettirdikleri çok kıymetliydi. Zaten yaşamda farkındalıkla yaşadıkça gelişiyoruz, yepyeni bilinç boyutlarına geçiyoruz,
varsa engellerimiz onları da aşarak özümüzden geldiği gibi AŞKla yaşıyoruz.
Kısacası, bu şov bana ilham verdi. Sanatçının hayat hikâyesini paylaşması, benim de kendi hikâyelerimi, izleyenlere farkındalık sağlaması niyetiyle paylaşmam için vesile oldu. Hayatım Hikâye kişisel gelişim gösterisinin fikri işte böyle doğdu. Ardından çok sevgili arkadaşım İzzet Memi’nin muhteşem performansıyla izlediğim Karşı Yakanın Işıkları adlı tek kişilik oyunu, New York’ta aldığım ilhamı daha da pekiştirdi. İzzet cesaretimi arttırdı.
Her pazartesi ve cuma sabahı konuk olduğum Virgin Radyo’da, Geveze Şov’daki
sohbetlerimizin ardından sevgili Jozi her zaman gülen gözleriyle, hayalim için bana ışık tuttu. Ve sevgili arkadaşım, danışanım Hande Çayır’ın “Kendi hikâyeni anlatmak ister misin?”
atölyesine katılmamla birlikte bu hayalimi nasıl gerçekleştireceğime dair netleşmeye başladım. Yapılmayanı yapmak, hayatımın hikâyeleriyle kişisel gelişim seminer, eğitim
formatını bir sahne performansına dönüştürerek kişisel gelişime duyulan ön yargıları da
kırmak istiyorum. Her birimizin pek çok hikâyesi var ve her birimiz hikâyelerimizin,
hayatımızın kahramanıyız.
Gelenler ne ile karşılaşacak?
Gelenler kendi algılarına göre ne ile karşılaştıklarını kendileri değerlendirecekler aslında; çünkü her birimizin algısı farklı. Benim içinse Hande’nin yaşam yolculuğunun,
farkındalıklarının, hayallerinin, yaşam derslerinin ve bir gönülle buluşmanın, sevmenin karşılaşmaları var. Bunun yanı sıra aile bireylerimize bakışımızı sorgulatan, kardeşliğin, arkadaşlığın kıymetini, aşkın yüceliğini hissettiren, içimizdeki çocuğu kucaklamamıza vesile olan sürprizler var. Kısacası duygudan duyguya geçerken farkındalıkla değişim ve gelişim sağlaması var.
Kendi hikâyemizi anlatınca ne oluyor?
Her birimizin hikâyesinde, karakterler, roller, mekân, zaman farklı olsa da duygular, düşünceler bir manada ortak ve BİR. Hepimiz birbirimize enerjisel olarak bağlıyız ve aynayız. Dolayısıyla benim hikâyem senin de bir şekilde hikâyen. İzleyicinin gözlemci olup kendini görmesi için farkındalıklarla dolu. Böyle baktığımızda farklı bakış açılarından bakarak
zenginleşmek mümkün oluyor. Hande için kendini ifade etmek olağanüstü bir güzellik. İşte tüm bunlardan dolayı AŞK oluyor, muhabbet oluyor.
Kendini anlatan insanlara bencil diyorlar. Sence neden?
Bencil kelimesinden ne algıladığımıza bağlı. Bencil olmanın kendini sevmek, kendine değer vermek, kendi hayallerini gerçekleştirmek olduğu öğretilseydi hepimiz bencil olmayı isterdik, buna gayret ederdik. Bencil olmak sanki kötü bir şeymiş gibi algılatıldığı için insanları bencil diye etiketliyoruz ve ön yargıyla yaklaşabiliyoruz. Bir de gene birbirimize ayna olduğumuz meselesini hatırlarsak birinde bencilliği görüyor ve bundan rahatsız oluyorsak kendimizde bencillik var ve bundan rahatsızız demektir. Başkasında gördüğümüzü ancak kendimizde olduğu için tanır ve biliriz. Ayrıca insan kendini anlatırken şifa bulur ve insana şifa olur. Bu kendinizi anlatmanızın niyetine de bağlı.
Bu sürece seni neler hazırladı?
Beni gösterinin içeriğinde de olduğu gibi bu sürece özellikle son yedi yılda yaşadıklarım hazırladı. Açmazları, çıkmazları bol bir ilişki yaşamam, çok aşık olmam, on beş yıl çok yoğun çalıştığım reklamcılıkla vedalaşmam, hayallerim, yepyeni bir yaşam yoluna girmem ‘Ben Zamanı’nı http://www.benzamani.com kurmam, yıllardır verdiğim ve aldığım eğitimler, seminerler, danışanlarımla yaptığım çalışmalar, Kadın Olmak kitabını yazmam, televizyon programı hazırlayıp sunmam, konuk olduğum TV, radyo programları, yeniden aşık olmam, yeniden kitap yazmam, tüm seyahatlerim, içime yolculuklarım, hakiki bir insanla tanışmam, gönülden gönüle bir yol olduğunu keşfetmem, hepsi… Aslında yaşamımda olan ve olmayan her şey bu sürece hazırladı.
Hakiki insan nasıl olur?
Bu soruyu sorman harika Handeciğim. Bırakalım insanlar da sorsun. Soruyu soran cevabı bilir. Arar bulur. Arayanlar bulamaz; bulanlar ise zaten arayanlardır.
Ekipte kimler var?
Tek kişilik bir gösteri Hayatım Hikâye; ama izleyince görebilirsiniz yaşamıma uzaktan
yakından dokunan herkesle ekip olarak yaratmışız.
Kurumsal hayatı bırakıp kendi işinin başına geçmen nasıl oldu peki?
Yirmi sekiz yaşımda hayata dair sorgulamalarım başladı. ‘Ben kimim, ne yapıyorum, nasıl bir hayat istiyorum’ sorularına cevaplar aramaya başladım. Kişisel gelişime dair okuduğum pek çok kitap, aldığım pek çok eğitim ve seminer kendime dair hiç farkında olmadığım şeyleri keşfetmemi destekledi. Bu keşiflerim sorularıma da cevap olmaya başladı. Özellikle ‘Nasıl bir hayat istiyorum’ sorusu. Bu soruya, insanların daha mutlu ve huzurlu olmaları için fayda sağlamak, daha özgür olmak, gönlümce ve keyfimce çalışmak, yazmak, daha çok seyahat etmek gibi cevaplar verdiğimi dün gibi hatırlıyorum. Soruyu soran cevabı bilir, demişler ya, çok doğru. Kendime ait cevaplarımı bulunca onları gerçekleştirmek üzere, bazı korkularıma, beni sınırlandıran düşüncelerime rağmen ne yapacağımı biliyordum. Cesaretle adım atmaya karar verdim. Bu karar ve niyet doğrultusunda, zaten her şey akışta olması gerektiği gibi gerçekleşti.
Kadın Olmak kitabından sonra Aşk Ol kitabın çıkıyor. Kitaplarından bahsedebilir misin biraz?
AŞK OL kitabım yolda, pişme sürecinde. Şimdiden müjdesini verebiliriz. Kadın Olmak kitabım 2014 yılında 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde çıktı. Kadın olmakla ilgili düşünce kalıplarını, yaşadığımız deneyimlerin davranışlarımıza, hayatımıza nasıl etki ettiğini hem kendi hayatımdan örneklerle hem de danışanlarımla yaptığım regresyon çalışmalarının hikâyeleriyle paylaştığım ve okuyucusunu, dinleyicisini şifalandırmasını niyet ettiğim ilk kitabım, çok kısa sürede üç baskı yaptı.
Aşk Ol kitabında gezgin bir kadın var. O sensin. Yaptığın yolculuklardan bahsedebilir misin? Sık sık yolda olmak nasıl bir şey?
Yolda olmak benim için seyir haline daha rahat ve kolay geçebilmek bir manada. Günlük
koşturma içinde, sorumluluklar, yapmam gerekenler arasında insan kendine bakma, içine dönme fırsatı yaratamayabiliyor. Zihnimizin alışkanlık alanından uzun süre çıkmak ve başka bir enerji alanında bulunmak farkındalığımı geliştiriyor. Hem içsel bir keşif var gezgin olmakta hem de zenginleşmek, yeni bilinç boyutlarına ulaşmanın zevki var. Yolculuklarda yaşanan bilinmeye atılan adım beni müthiş besliyor. O bilinmeyenin içinde Allah her an kendini,
bilinmekliğini her zerreden yansıtıyor. Aslında bu her an oluyor; ama benim için yolculuklara çıktığımda bunu daha derinden hissetmek durumu oluyor. Ayrıca yaşadığım şehri, ülkemin insanını, evimi, yuvamı özlüyorum. Bu duygu da harika.
Yazmak senin için ne anlama geliyor?
Yazmak benim için kendimi ifade etmek, Allah’la muhabbetimi paylaşmak, şifa, zenginlik, duyguları kelimelerle yansıtmak, hissettirmek, hissetmek, enerji, samimiyet, hayal dünyamın aktarılması, gözlemlerimin, deneyimlerimin ölümsüzleşmesi, bir nevi ibadet…
Kişisel gelişim gösterisi örnekleri karşına çıkmış mıydı daha önce?
Kişisel gelişim gösterisi adı altında karşıma çıkan bir şey olmadı; ancak her oyun, gösteri kişisel gelişiminize katkı sağlar bence. İzzet Memi’nin oyunu böyleydi. O esnada pek çok
soruma cevap oldu ve çok şeyi fark etmemi sağladı. New York’ta izlediğim de bir dans ve müzik şovdu aslında. Ama kişisel gelişime kesinlikle hizmet ediyordu. Yılmaz Erdoğan’ın
Münaşaka adlı gösterisini de bir manada etkili bir kişisel gelişim gösterisi olarak örnek
verebilirim.
Kişisel gelişim deyince bazı insanlar irkiliyor ya da burun kıvırıyor. Dikkatini çekiyor mu? Sence neden öyle?
Kişisel gelişim nedir, bilinmediğinden olabilir. Sonuçta deneyimlemediğiniz bir şeyi
bilemezsiniz; ancak bilmediğiniz halde burun kıvırıyor ya da irkiliyor olabilirsiniz. Sebepler bilinçaltınızda gizlidir. Bir de bu soruya cevap vermek için önce “Kişisel gelişim nasıl bir şeydir” sorusunu cevaplamak gerek bence; çünkü her birimizin algısı farklı, bakış açıları farklı. Pek çok kişisel gelişim eğitim ve seminerine katılan ve kişisel gelişime dair eğitimler,
seminerler veren biri olarak sadece kendi algıladığımı paylaşabilirim.
Kişisel ve gelişim kavramlarını tek tek ele alalım. Kişisel demek kişi ile ilgili, kişiye ilişkin, kişiye ait olan, kişiye özgü olan, demek. Dolayısıyla herkesin bir kişisel durumu var diyebilir miyiz? Deriz. Gelişim ise kişisel algıma göre değişim demek. Her birimiz farklı farklı
deneyimler yaşıyoruz. Her bir deneyimin bizim için mutlaka bir öğretisi, bir hikmeti var; ancak, bunu görebilirsek, duyabilirsek, fark edebilirsek bilinçlerimizde ve buna bağlı olarak
yaşamlarımızda değişim oluyor. İşte bu algılayışla kişisel gelişim, yaşamımızda olan her şeye dair öğretileri, hikmetleri fark etmemizi, bu farkındalıkla birlikte, bilincimizin değişerek gelişmesini destekleyen bir kavramdır ve herkes için kişiseldir.
Kişisel gelişime bu farkındalıkla bakabildiğimizde, deneyimlerimizin bize, gelişim sağladığını fark edip deneyimlerimizi “Olan güzeldir” diyerek gönülden kabul ettiğimizde, mutlu
hissedebiliriz; ancak mutluluk kişisel gelişime ya da başka bir kavrama bağlı değildir.
Mutluluk kavramı koşullardan bağımsızdır. Mutluluk bir koşula bağlandığında mutsuz oluruz. İstediklerimiz olunca mutlu oluruz zannederiz. İstediklerimiz olduğunda her zaman mutlu
olmadığımızı ya da mutlu olup sonra tekrar mutsuz olduğumuzu görebiliriz; yani mutluluk
isteklerimizin gerçekleşmesine bağlı bir şey değildir. İçimizden gelen AŞKla muhabbetle
ilgilidir. Bu aşk ve muhabbet için kişinin kendi nefs alanını tanıması, bilmesi yardımcı olabilir. Bu alanı tanımak için kişisel gelişim araçlardan biri olabilir.
Yakın zamanda Meleklerle Yaşamak kitabının yazarı Beki İkala Erikli öldürüldü. Sana neler düşündürdü, hissettirdi bu durum?
Öncelikle ailesine tekrar başsağlığı diliyorum ve sevgili Beki’ye Allah rahmet eylesin diyorum. Düşünme zihinle yapılan bir eylem. Zihnimin sesi yerine gönlüme baktığımda fark ettiğim şu, ilk olarak Meleklerle Yaşamak kitabıyla, ardından pek çok kitabıyla, meleklerle iletişim
seminerleriyle kitlelere Allah sevgisini melekler üzerinden anlatmaya çalışan bir insan var. Bunun için ben ona çok teşekkür ediyorum. Kafamız, zihnimizin yargılarından ötürü karışmış olabilir; ama burada da bir hikmet var. Her birimiz idrakimize göre Beki’nin hayatını
kaybetmesini farklı algılayacağız. Kimisi “Melek oldu, Hakk’a yürüdü” diyecek, kimisi de bambaşka şeyler. Dilerim “Ne olduysa Allah’tan oldu” diyebiliriz. Ben onun adına
seviniyorum; çünkü Hz. Mevlana “Ölüm benim düğün gecem’’ demiş.
“Hakka kavuştuğum gün tabutum yürüyünce şu dünyanın dertleri ile dertleniyorum sanma. Bana ağlama, yazık yazık deme. Cenazemi görünce ayrılık, ayrılık diye feryat etme. Beni toprağa verirken elveda, elveda diye ağlama. Gün batımını gördün ya gün
doğumunu da seyret. Hangi tohum yere atıldı da çıkmadı. İnsan tohumu hakkında niye yanlış bir zanna düşüyorsun” diye eklemiş.
Günlerin (ya da bir günün) nasıl geçiyor?
Her güne yaşadıklarıma şükrederek, dua ederek ibadetle başlıyorum. Bir nevi özümü
dinlemek ve yaşamımı onurlandırmak diyebiliriz. Sahilde yürüyüş yaparım. Bedenim için gün aşırı yoga ve pilates derslerine katılırım. Güzel bir kahvaltının keyfini çıkararak sosyal medya hesaplarımdan paylaşımda bulunurum. Danışanlarımla randevularım, eğitim ve seminerlerim ve yazmakla birlikte toplantılarım olur. Son bir yıldır pazartesi ve cuma Geveze Show’a konuk oluyorum. Haftanın iki günü hakiki bir insanla gönül sohbetlerine katılıyorum. Yemek, alış
veriş, evimle ilgilenme, ailem ve arkadaşlarımla birlikte geçirdiğim zamanlar, sosyalleşmek ve yeni fikirler üretmek, hayal kurmak, hayallerimi gerçekleştirmek için harekete geçmek
günlerimin temelinde olanlar. Şimdilik böyle.
Henüz gerçekleşmemiş hayallerin neler?
Çok şükür bügüne kadar çoğu gerçekleşti. Henüz gerçekleşmeyen hayalim gönül eşimle
birlikteliği, evliliği ve anneliği deneyimlemek. Afrika, Japonya, Tibet, Küba vb. dünyanın ve ülkemin görmediğim yerlerini görmek. Kitaplarımın İngilizcelerinin yayımlanması.
Hayalimdeki TV programını yapmak. Yaşadığım bir ilişkinin sinema filmi olması.
Gerçekleştirdiğin hayallerin?
Kendi işimi kurmak, yapmak, koçluk, EFT, regresyon seansları, seminerleri yapmak,
kitap yazmak, gazete köşe yazısı, ilham veren, umudu besleyen kitlelere yönelik konuşmalar, televizyon programı, eğitimlerimi tatil formatıyla birleştirip mavi yolculuklar, Arnavutköy’deki evim, Hindistan, Bali, İtalya, Tayland, Amerika, Yunanistan, Konya seyahatleri, İspanya’da Camino hac yolunu yürümek, Umre yolculuğu, radyo programı…
Her gün uyandığında için kıpır kıpır oluyor mu sabah? Yataktan çıksam da hemen
yapsam dediğin işlerin içinde misin? Yataktan kalkmak için harika nedenlerin var mı yani? Varsa nedir onlar?
Çok şükür, genelde öyleyim. Huzurla uyandığım sabahlarım çoğunlukta. “Günün güzel
sürprizlerine kendimi açıyorum” diyorum. Yaşam en güzel hediye ve her sabah bu hediyeye uyanmak içimin kıpır kıpır olması için yeterli aslında. Tabii ki gönül sohbetleri yaptığımız
zamanların heyecanı ve AŞK’ı var. İstersen görmeye niyet edersen harika nedenler hep var ama nedensiz de içim kıpır kıpır olduğunda çok güzel.
Kıpır kıpır olmanın sırrı nedir?
Kendini gerçekten tam olduğun gibi kabul edip sevmek, gönülden gönüle yolculuk etmek. Her zerrede yaşamın yansımasının mucizeleri olduğunu hissetmek. Şükretmek!
Birlik bilincinden sık sık sosyal medya hesaplarından da bahsediyorsun. Türkiye’de ve dünyada feci olaylar yaşanıyor. Birlik bilincimize ne oluyor dersin o esnada?
Türkiye’de ve dünyada feci diye adlandırdığımız olaylar oluyorsa kendi iç dünyamızın
yansıması olduğunun farkına varmamız gerekir. Dünyada savaş varsa belki de birlik olmanın, birleşmenin çağrısıdır. Belki de bir şeylerin yıkılıp yeniden bir şeyin kurulmasıdır. Kurtuluş Savaşı mesela. Türk milletinin birlik olmasına ve yepyeni bir düzen kurmasına vesile olmuş. Olan her şeyin aslında başka bir şeye evrilmek için vesile olduğunu görmeye niyet edebiliriz. Kısacası her şeyin bir sebebi var. Birlik bilinci de aramızdaki farklılıkları kabul edebilmekte, olanı olduğu haliyle sevebilmekte marifet.
Sence neden korkuyoruz? Bilinmeyenden mi? Hayat bilinmezliklerle, sürprizlerle dolu. Korkarsak yaşayamayız belki de. Ne dersin?
Aynen öyle Handeciğim… Özellikle bilinmeyene duyduğumuz korku bizi kısıtlar, sınırların içine hapseder ve gelişimimizi engeller. Korkularımız üzerine cesaretle yürümemiz ve kendi gücümüzü keşfetmemiz, ortaya koymamız için bir manada bize hizmet ediyor.
Danışanlarından neler öğreniyorsun? Sana gelenlerin ortak özellikleri gibi bir şeyden söz edilebilir mi? En çok dikkatini ne çekiyor? Elbette, zamana ve duruma göre değişir ama aklına, gönlüne ne geldi mesela şimdi?
Çok şey öğreniyorum, kendimin yansımalarını görüyorum. Bana ayna oluyorlar. Ortak özellik özümüzün bir ve muhteşem olması, çok iyi olması. Yaşanan hikâyelerin için de kaybolmuşluk olabiliyor. Zihnimiz çok aktif vesvese, endişe, kaygı, korku üreten düşüncelerle çok yoğun olabiliyor. Bu düşüncelerin dönüşmesi için farkındalık sağlıyoruz. Özellikle kadın erkek
ilişkilerine dair çözümlere ihtiyaç oluyor. Kendimizle ilişkimiz güzelleştikçe bu durum tüm
ilişkilerimize de yansıyor.
Sence neden dünyadayız?
İnsan, adem olmak için. Şimdi şu sorunun cevabını bulmak iyi olur. İnsan olmak, adem olmak nasıl olur?