Benim annem üvey anne!

Yıllar yıllar önce genç güzel bir kız varmış. Güzelliği dillere destanmış, endamıyla eski İstanbul’un Feriköy Mahallesi’nde yürüdüğünde komşular cama çıkarmış. Hatta komşulardan biri; kendi kızına, güzelliğini alsın diye genç kızın adını koymuş. Genç kız günün birinde ekmeğini taştan çıkartan, çalışkan mı çalışkan, boylu poslu, geniş omuzlu bir delikanlıya aşık olmuş. Delikanlı da güzel kıza…

Aşklarını yaşamaya, eskilerin tabiriyle flört etmeye başlamışlar. Ateş bacayı sarınca delikanlı kızı babasından istemeye karar vermiş. Ama delikanlının genç kızla tanıştıklarında hemen söylemediği minik bir sırrı varmış. Delikanlının iki de oğlu varmış.

Genç güzel kız aşkının büyüklüğüyle herkese yetecek kadar sevgim var, büyütürüm, okuturum, iyi niyetle annelik ederim oğullarına demiş. Çünkü anneleri, biri beş diğeri yedi yaşındaki oğullarını; o zamanki aklıyla belki de başkalarının aklıyla “ben bunları babamın evinden getirmedim, hayatımı yaşamak istiyorum” diyerek bırakmış. O günden sonra, güzel kızın birden iki oğlu oluvermiş. Ardından bir kızı ve bir oğlu daha… Anneliğe doğum yapmadan önce sevdiğinin çocuklarıyla adım atan o güzel kız benim annem…

Annem yıllar içinde bu kararından pek çok kere pişman oldu. Üvey damgası yemiş ya bir kere ağzıyla kuş tutsa da ağabeylerimin kalbinde yer tutamadı. Çoğu zaman bir anne kendi çocuklarını nasıl aramaz sormaz ilgilenmez diye düşünerek bu düşüncelerinin içinde; ağabeylerim öz annelerinin eksikliğini hissetmesin diye ben ve kardeşim gibi onları da yedirdi, içirdi, SEVDİ.

Şimdiki zamanda pek çok insan kendi çocuğuna bakarken bile zorlanırken, zaman zaman sıkılırken, bakıcısız bir hayatı düşünemezken ya da bazılarımız gibi çocuk büyütmenin sorumluluğunu almaktan korkarken benim annem dört çocuğu birden büyüttü. Kendini de büyüttü.

Bugün hala süre gelen toplumun ve toplumu oluşturan her bireyin üveyliğe dair küçümseyen, yargılayan, kısır bakış açısını omuzlarında yıllarca taşıdı.

Bu bakış açısı ve yaşananlar hem annemin hem ağabeylerimin hayatında derin izler bıraktı. Bu izleri kapatacak, yaraları saracak olan tek gerçek koşulsuz sevgi. Üvey anaların, üvey babaların, üvey kardeşlerin hep kötü olduğuna dair ön yargılarımızı bırakabilirsek, onların yaşadıklarını anlayabilirsek ya da yaşananlar her ne ise affetmenin şifalandıran gücünü kullanabilirsek ve her zaman her koşulda BİR olduğumuzu hatırlayabilirsek işte o zaman daha mutlu olabiliriz. Ben babamın ilk eşinden olan iki “üvey” ağabeyimle birlikte büyüdüm. Çocukken hepimiz masumduk, büyüdükçe üvey sıfatının bize kodlanan yargılarıyla masumiyetimizi yavaş yavaş kaybettik. Kimi zaman düşman olduk, kimi zaman yok saydık ya da yok ettik. Hepsini bir şekilde yaptık. Bugün bilincim, kalbim ve ruhumla baktığımda gördüğüm tek şey yargısız olmak, sadece SEVGİde ve BİRlik bilincinde kalmak.

Evet benim annem “üvey” anne ve ben annemle gurur duyuyorum.

Pek çok kadının ve adamın yapamayacağını yıllarca yaptığı, sevgisini sevdiği adamın çocuklarına koşulsuzca verdiği için… Üvey annelerinize, üvey babalarınıza, üvey kardeşlerinize kısacası; üvey kiminiz varsa; ona koşulsuz sevgide ve BİRlik bilincinde kalmanız dileğiyle… SEVGİLERİMLE…



0:00
0:00